Hoca, yazın dağa gider, odun iler; kışın da, tandır başında, gününü gün edermiş.
Bir gün, gene, eşeğini önüne katmış; oduna gidenlere katılmış. Bir var ki, can boğazdan gelir, bir avuç arpa ile olur mu bu! Yolun düzünü geçip de, dağın yüzüne gelince, hayvanın dizleri kesilmiş bir ayağı gitmiş, bir ayağı gitmemiş.
“Bre akıllı, demişler; şunun kıçına biraz neft yağı çal. Bak nasıl kuş olup kanatlanacak!”
El aklı ile pek kuyuya girilmez ama, sınamayı da kurt yemez. Dedikleri gibi, bir parça bir şey sürmüş, sürmüş ama, de yetişebilirsen, yetiş ardından! Koca eşek kuş olmuş, kanat olmuş; bir solukta, dağın tepesini bulmuş. Olacak olur ya ,dönüşte de , eşeyin başına gelen , kendi başına gelmiş! Yollar, gözünde büyüdükçe büyümüş; ayakları “ Ben gitmem !” demeye başlamış, ama kolayını buldu ya bir kere, ne diye kesavet çeksin; Hemen bir parça neft yağı eşeğine; bir parça da kendininkine, tamam. Alimallah, uçan kuş bile ardından yetişememiş. Karısı, onu böyle nefes nefese, görüp de;
“Yahu, efendi ne oldu sana böyle?” diye sorunca, Hoca, vay yandım ederekten:
“Sorma hatun, olan oldu bir kere; ben göle koşuyorum; eşek gelirse söyle, o da başının çaresine baksın!” demiş.